Edirne İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Tarih süreci içinde Karaağaç’ın Sosyal ve Toplum Yapısı:

Yazılı kaynaklarda 16. yüzyıldan önce adına rastlanmayan Karaağaç için Rifat Osman; Edirne fethedildiği yıllarda “Maraş” adında bir köy olduğu ancak köy halkının anlaşmazlığının sonunda Eski Maraş - Yeni Maraş olarak ikiye ayrıldığı ve Eski Maraş’ın daha sonra Karaağaç adını aldığını belirtmiştir.Karaağaç’ın topografik konumu itibariyle, özellikle yaz ayları için ideal bir sayfiye yeri olmuştur. Nitekim Edirne’ye oranla yüksek bir mevkide bulunması, orman ve nehirlerle çevrilmiş olması sebebiyle iklim, merkeze oranla daha serin geçmektedir. Şehre yakın olmasıyla bölge yaz aylarının ideal sayfiyesi olmuştur. 17. Yüzyıl’ın ortalarında Edirne’ye gelen seyyahlar, Karaağaç'ın bir Rum Köyü olduğu, Edirnelilerin yazlık evlerinin bu köyde bulunduğu ve köyün o zaman için, çevre halkı tarafından mesirelik ve eğlence bölgesi özelliğini gösterdiğini anlatmaktadırlar. Ayrıca, Osmanlı imparatorluğuna gelen elçiler ve hatırı sayılır yabancı konuklar, yaz aylarında mutlaka Meriç nehrinin Güney yakasında bulunan Karaağaç ve Bosnaköy’de misafir edilirlerdi. 19. yüzyıldan itibaren, hareketlilik ve gelişme kaydedilmeğe başlayacaktır. Yabancı tüccarlara Osmanlı topraklarında ticaret imkânı verildikten sonra bu tüccarların bağlı bulundukları devletlerin, konsolosluklarını açmaları ve vatandaşlarının işlerini yürütmeleri hakkı tanınmış, imparatorluğun belli başlı merkezlerine konsolosluklar kurulmuştur. Bu konsolosların başlıca vazifelerinden biri de, kendi bölgelerindeki her türlü haberi, özellikle iktisadî durumu düzenli olarak Hariciyelerine aktarmaktı. İmparatorluğun önemli şehirlerinden biri olan Edirne’de, bu dönemde Avrupa'nın çeşitli ülkelerinin konsoloslukları açılmıştır ki bu konsolosların birçoğunun Karaağaç’ta ikametlerinin bulunduğu bilinmektedir. Yine bu yüzyıl içinde, İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan tren yolu için Edirne Garı'nın Karaağaç”a yapılmasından sonra bölgede yapılaşma artar ve giderek küçük bir köyden ilçeye doğru genişleme gösterir. Bu yıllarda ticaret artar, geniş bir alana yayılan dutluklar ile ipekböceği üretimi yapılarak koza fabrikalarında işlenmektedir. İpek, uzun bir dönem Edirne’nin en önemli ticarî gelirlerindendi ve dış ülkelere ihraç edilmekteydi. l870’te yayınlanan bir kitapta, harita üzerinde, Demirtaş köyü ile Karaağaç arasından geçen ve Sinekli ’ye uzanan yol üstünde büyük bir ipekböceği koza işleme fabrikası da gösterilmektedir. İstasyon kompleksinin doğu yakasında Sinekli Karakolu”na giden yol üzerinde bulunan Koman Çiftliği sahiplerinden Prof. Dr. Hasan Dilan, 1970’li yıllara kadar fabrikanın büyük bir kısmının ortada olduğunu daha sonra Askerî birliklerin yapının taşlarını başka yerde kullanmak üzere götürdüklerinden, dedesi Fuad Koman’ın kendisine anlattıklarından ise bu yol üzerinde dükkânların sıralandığını ifade etmiştir. Ayrıca, bugün Ortaköy Caddesi üzerinde bulunan baca kalıntısı yine bu dönemlerde kullanılan bir başka koza fabrikasına aittir. Ticaretin yanı sıra tarım, özellikle bağcılık ve sebzecilik yöre halkının gelir kaynaklarından biriydi. Bu süreçte Avrupalıların beraberlerinde getirdikleri kültürleri ile Karaağaç’ta yepyeni bir hayat tarzı anlayışı başlayacaktı. 20. Yüzyıl”ın başlarında da devam eden gelişme, artan nüfusuyla birlikte köy konumundan ilçe konumuna gelmiş; oteller, lokantalar, kafeler, sinemalar dans salonları, birahaneler gibi gösteri ve eğlence yerleri ile çeşitli spor etkinliklerinin yapıldığı Karaağaç “Küçük Paris" lakabını almıştır. 1913 yılında Edirne'ye ilk ziyaretini yapan Gazi Mustafa Kemâl, küçük bir Avrupa mahallesi görünümünde olan ve ona servileri, iç görünüşleri ile Selânik'in beyaz kulegazinolarını anımsatan Karaağaç Lokanta ve gazinolarına, bazen tek başına, bazen birkaç arkadaşı ile akşamları gittiği karşımıza çıkan bilgiler arasındadır. Balkan Savaşı ve I. Dünya savaşı sırasında zaman zaman el değiştiren Karaağaç, artan nüfusu ve tren yolunun buradan geçmesiyle Fransız askerî makamlarının idaresinde kurulan, Müttefikler Arası Trakya Hükümeti’ne 7 ay boyunca, Gümülcine ve İskeçe ile birlikte merkezlik yapmıştır. 1920-23 yılları arasında Yunan işgali altında kalan Karaağaç, bütün bu geçirdiği karışık olaylardan, Edirne kadar yara almamış ve renkli yaşayışını her dönemde devam etmiştir. Lozan Anlaşmasından sonra, savaş tazminatı olarak 15 Eylül 1923 ‘de Türk hükümetine devredilen Karaağaç’ta yaşayan halkın nüfus dağılımı, 17. yüzyıldan itibaren ziyaret eden seyyahların da ifade ettiğine göre, nüfusunun % 90”a yakın kısmı Rum, geri kalanı ise Ermeni, Yahudi ve Bulgar kökenli Osmanlılardan oluşuyordu. 19. Yüzyıldan itibaren, burada bir miktar Avrupa ülkelerinden gelenler de yaşamaya başlamıştır. Nüfusun % 99'unu Gayri Müslimlerin oluşturduğu Karaağaç’ta, 19. Yüzyıi’ın sonlarında 20. Yüzyıl başlarında Edirne Valisi Hacı Adil Bey ve Ressam Hasan Rıza’nın evleri olduğu bilinmektedir. Ancak Müslüman nüfusun çok az olduğunu burada Cami, namazgâh, okul gibi yapıların bulunmamasından dolayı söyleyebiliriz. Büyük bir ihtimalle Müslüman nüfus Karaağaç”a çok yakın olan Demirtaş Köyü”nün Camii”ni kullanıyorlardı. Bunun yanısıra1913 yılında bir Mekteb-i İdâdî (ilkokul) yapılması düşünülmüş ve projesi dahi hazırlanmışsa da, I. Dünya Savaşının başlamasıyla gerçekleştirilememiştir. 1923 Mübadelesinden sonra, Edirne’ye bağlı bir mahalle konumuna gelen Karaağaç’ta kalan, Gayrimüslim halkın büyük bir kısmı, Karaağaç’ın geçtiğimiz yüzyılın yaşayan tanıklarından (AlisYakupyan, Cahit Statinci) öğrendiğimize göre, II. Dünya Savaşı sıralarında İstanbul, Yunanistan, İtalya ve Brezilya'ya göç etmişlerdir. Mübadelede ile Batı Trakya’dan gelen Müslüman halkın bir bölümü ise Karaağaç'a yerleştirilmiştir. Yapılan göçler tüm Trakya dahil, bölgedeki tarım yapısını önemli derecede etkilemiştir. Göçlerden önce ünlü olan bağcılık ve ipekböcekçiliği Rumların elindeydi. Yerlerine yerleştirilen göçmenler bağcılık ve ipekböcekçiliğini bilmediklerinden bu sektörler büyük darbe yemişler ve bir daha eski hâline gelememişlerdir (Yurt Ansiklopedisi: 2393). Cumhuriyetin ilk yıllarında yurdun pek çok yerinde tarım, hayvancılık, bahçecilik, sağlık gibi konularda halkı eğitmek amacı ile kurslar açılırken Edirne’de Karaağaç’da bu konudaki çalışmalar için pilot bölge seçilmiştir. Demirtaş Köyü yakınındaki Eski Askeri Hastahane ve arazisi bir dönem eğitmen kursları için kullanılmıştır (Trakya Dergisi, 1936,S. 12: 11-17; Trakya Dergisi, 1936, S.l0: 33). Eğitmen okulu olarak kullanılan bina 1950’li yıllardan itibaren, Batı Trakya”dan devam eden göçlerde, bir kısım göçmenler için 1974 yılına kadar Göçmen Misafirhanesi olarak kullanılmıştır. 1974 yılında burası askeriyeye verilmiş ve böylece Karaağaç Kışlası adını almıştır.Karaağaç'ın Cumhuriyet döneminde 1950'li yılların sonlarına kadar yaşadığı ilginç bir ticarî olay ise Pazar günleri, Pazarkule hudut boyunda Yunanlılar ve Türk1er'in kendi ülkelerinin polisleri nezaretinde panayır kurmaları, bu panayıra iştirak için pasaportu gerekli görülmemesidir. Karaağaç’ın imar faaliyetleri, Mübadele sonrası ters yönde işlemeye başlamıştır. Bölgeye varlıkları ile özel anlam kazandıran birçok bina ve evin kerestelerini satmak amacı ile Mübadiller, bu yapıları yıkarak yerine kerpiç evler yapmayı yeğlemişlerdir. Bunun sonucunda Karaağaç bakımlı ve zengin çehresinden çok şey kaybetmiştir. Bugün küçük bir mahalle olarak varlığını sürdüren Karaağaç’ın sakinleri çiftçilik, bahçecilik ve bir kısmı memurluk yapmaktadır. Rabia Emekligil Erdoğu Geçmişin İzinde Karaağaç