Edirne İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Selimiye Camii Kayıp Eşyalar Bürosu!

     Selimiye Camii,  sahip olduğumuz medeniyetin ihtişam ve inceliklerini yansıtması bakımından kuşkusuz ki taş ve mermerde vücut bulmuş en nadide eserlerimizdendir.
Selimiye Camii’nin mimarı, kubbesi ve minareleri hakkında uzun uzadıya methiyeler dizmeye gerek yok. Ama övündüğüm noktalardan birisini söylemek gerekirse, hani bazen elinde bir fotoğraf makinesi ile payitahtın mührü olan Selimiye’mizi ölümsüzleştiren yabancı turistler var ya? İşte ben onları Selimiye’nin avlusunda ve yahut içinde görünce, sanki bu eseri ben ayağa kaldırmış gibi gururlanıyorum, sanki avluda yürürken bir tören alayına liderlik ediyorum hissine kapılıyorum. Eminim ki sizlerde bu duyguyu biliyorsunuz. Aslında ne kadar övünsek az, kim bilir belki de Selimiye Camii ve içinde barındırdıkları ecdadımızın ulaştığı medeniyetin zirvesinde yer alıyordur.
     Burada sadece Selimiye Camii’nin değil aynı zamanda ulaşmış olduğumuz medeniyetin de göstergelerinden olan ama neredeyse hiç bilinmeyen bir noktayı aydınlatacağız. İşte bu noktanın da adı tam olarak Selimiye Camii Kayıp Eşyalar Bürosu.
     Adı geçen büro, öylesine büyük bir yapı ki, değil Selimiye Camii’ni ve külliyesini, içerisine cihanı sığdırır, ama gelin görün ki kapısında ne bir memur ne de bir zabıtan var. Medeniyet bir camii duvarında, payitahtın bir köşesine saklanmış, kimsesizlikten ağ bağlamış, öylece duruyor. Şimdi ne anlama geldiği bilinmese bile belki yüzyıllar evvel içerisinde bir kese altın duruyordu ve ya bir cep saati ya da köyden Cuma namazını kılmaya gelen bir muhtarın mührü vardı. Medeniyet köşe başında duruyordu. Ben şahsen karşına geçtiğimde korkudan bir an olsun titremiştim, “olamaz” demiştim. Payitahtta bir Osmanlı vatandaşı bir eşyasını kaybedecek ve o eşyayı bulan kişi onu alıp Selimiye Camii’nin ana giriş kapısının sol tarafında eski hamamın olduğu köşedeki duvarda bulunan YİTİK TAŞI’ na bırakacak ve eşyasını kaybeden kişi kendinden emin bir şeklide oraya gelip eşyasını oradan alacaktı. Buna aklım ermemişti ilk önce. Anlayabilmek için yitik taşına yaklaştım ve dikkatlice inceledim. Vakitlice üzerinde küçük bir kitabe varmış. Şu an kitabe sağlam olsaydı yitik taşının tam olarak hangi tarihte yapıldığını ve ya tarihsel süreç içerisinde bir tamirattan geçip geçmediğini ve ya hakkında kısa bir bilgilendirme yazısı bulabilirdik. Sonra düşündüm ki ne önemi var, bu medeniyet ne dille anlatılabilirdi ne de kağıda yazılabilirdi…
     Medeniyetimiz tek bir taşa bu kadar anlamı yüklerken, acaba biz her gün yükselen şehirlerde neyin farkındayız? İnsanların kullanıldığı ve eşyalara değerin verildiği bir yaşam tarzında hangi değerlerimizi kaybediyoruz? Bence kendimize şu dörtlüğü düstur edinmeli ve el ele vererek O medeniyeti arayıp bulmalıyız.
 
Gördüm medeniyeti bir cami duvarında;
Ya bir semt köşesinde, ya bir köşe başında...
Nerde acep o güzel, o şanlı medeniyet?
Bilmem şimdi nerede, hangi yitik taşında?
(Trakya Üniversitesi doktora öğrencisi Hakan Şallı’nın kaleminden)

 
  • Yitik taş
  • Yitik taş